Filistin’in devlet olma mücadelesi-II

Filistin’in Birleşmiş Milletler’e bağımsız bir devlet olarak tanınmak için yaptığı başvurunun ardından zorlu süreç için geri sayım başladı. Başvurunun ardından dünya medyasının konuya yaklaşımı ise tuttuğu takımları destekleyen taraftarların atışmasına benziyordu. Yine de Filistin’in tanınmasının, yıllardır bir ilerleme sağlanamayan İsrail-Filistin müzakerelerine olumlu yansıyabileceği yönünde yorumlara da rastlanıyordu.

Filistin’i BM’de tanınmak için hayli uzun bir maraton bekliyor. Zira Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin başvuruyu, incelemek üzere gönderdiği komitenin değerlendirmesinin aylar alacağına kesin gözüyle bakılıyor. Almanya’dan muhafazakâr Frankfurter Allgemeine Zeitung’a göre bunun nedeni basitti: “Zaten amaç da bu. İsrail’in Filistinliler ile doğrudan görüşmelerde bulunabilmesi için zaman kazanmak. Doğrudan görüşmelerden bir sonuç alınmadan Filistin’in tanınmayacağını ABD Başkanı Barack Obama açık şekilde ifade etti.”

İspanya basını başvuru konusunda ikiye bölünmüştü: Filistin’in ve İsrail’in safında olanlar. Bağımsız Filistin devletini destekleyen haberlere imza atan merkez sol eğilimli El Pais için Başkan Obama’nın olumsuz tavrının yaklaşan seçimlerle bir ilgisi vardı: “Obama’nın neden böyle davrandığını hepimiz biliyoruz. Seçimler için kampanya başladı. İsrail’e ‘ihanet eden’ biri seçimleri kazanamaz.”

Yine Almanya’dan muhalif Die Tafeszeitung, Obama’yı eleştiren kanattaydı: “Beyaz Saray’ın anlaşılması güç Ortadoğu politikasının en trajik yanı ABD doktrinine karşı çıkanların değil, diğer tarafın cezalandırılması. Obama’nın bu konudaki net açıklamalarına rağmen, yerleşim birimi inşasını sürdüren İsrail değil, her yeni inşa edilen evle daha çok toprak kaybeden Filistinliler yaptırımlarla karşılaşıyor.”

Fransa’nın sol eğilimli gazetesi Libération ise İsrail’in başvuruya karşı cephe almasını gereksiz buluyordu: “İsraillilerin Filistin Devleti’nden neden çekindiklerini anlayamadık. Komşusuyla kötü ilişkileri olmasından mı çekiniyorlar? Onları Filistin ordusu mu korkutuyor? Eğer mesele nefrete devam etmekse, Filistin’in devlet olması hiçbir şeyi engellemez. Belki İsrail bir prensliği kabul etmeye hazırdır, Monako gibi…”

Yahudilerin hayli etkin olduğu Rus basınında ise Filistin’in başvurusunu destekler bir yoruma rastlamak pek mümkün değildi. Hatta konuyla ilgili yorumlarında Araplara dönük hakaret cümleleri kullanmayı tercih edenler dahi vardı. Liberal eğilimli Moskovskiy Komsomolets, Arap ülkelerini Filistin konusunda ikiyüzlü davranmakla suçluyordu: “Komşu ülkeler Filistin Araplarının devletini kurmak yerine Mayıs 1948’de Filistin Yahudilerinin devletini mahvetmeye çalışmışlar. BM’nin Filistin Araplarına önerdiği toprakları kendi aralarında bölmekle yetinmişler. Ama hiçbirinin aklına bu bölgeyi Filistinlilere vermek gelmemiş.”

İsrail’in etkili gazetelerinden Jerusalem Post’ta bir makale kaleme alan Uri  Savir ise dengeli bir yaklaşım izliyordu. Hem İsrail’in hem de Filistin’in bölgede izole edildiğini savunan Savir, iki toplumun liderlerine uzlaşma çağrısı yapıyordu: “Şayet ikili müzakerelerde bir ilerleme sağlanabilirse İsrail ve Filistin dışlanmayan, aldıkları her kararda desteklenen Birleşmiş Milletler ailesinin saygın birer üyeleri olabilecekler. Bu her iki liderlik için de önemli bir sınav.”

 

Not: TRT Türk’te 01 Ekim 2011′de yayımlanan Dünyadan Haberdar programı için yazılan haberden…

Yorum bırakın